Bir dizi gün boyunca, küçük bir kız çocuğu kapımın önüne gelerek

🚗 Araba Reklamı - En İyi Fiyatlar!

Kapımın önüne her gün aynı saatte gelen o küçük kız, artık zihnimde bir takıntıya dönüşmüştü. Her defasında solgun yüzüne düşen saçlarının arasından bana kısa bir an bakıyor, sonra hiçbir şey söylemeden arkasını dönüp koşarak uzaklaşıyordu. Başta sadece bir çocuk oyunu sandım. Belki yakındaki evlerden birinde oturuyor, belki de bir oyun arkadaşını bekliyordu. Ama günler geçtikçe davranışları aynı kaldı ve o sessizlik içime işleyen bir muamma hâline geldi.

Bir akşam, cesaretimi toplayıp onu beklemeye karar verdim. Hava kararmaya başlamış, sokak lambaları birer birer yanmıştı. Tam her zamanki gibi köşeden göründü; elinde küçük, yıpranmış bir oyuncak ayı vardı. Gözleri bu kez bana değil, kapımın önündeki yere odaklanmıştı. Oraya eğildi, sanki bir şey arıyormuş gibi. Kapıyı hafifçe araladım.
— Küçük kız, iyi misin? diye sordum sessizce.

Kız başını kaldırdı. Gözleri dolu doluydu ama ağlamıyordu. Dudakları titredi, sonra fısıltıyla bir şey söyledi:
— Annem burada…

Ne demek istediğini anlayamadım. Birkaç adım atmak istedim ama o an yüzüme korku gibi bir soğukluk çöktü. Kız aniden arkasını döndü, koşarak karanlığa karıştı. Elinde tuttuğu oyuncak ayı yere düşmüştü. Aldım. Üzerinde solmuş bir isim yazıyordu: Elif.

O gece ayının üzerindeki etiketi inceledim. Altında eski bir telefon numarası vardı, mürekkebi neredeyse silinmişti ama seçilebiliyordu. Sabah olur olmaz numarayı aradım. Telefona yaşlı bir kadın çıktı, sesi titrek ama netti.
— Kiminle görüşüyorum, yavrum?
— Ben... dün gece bir kız çocuğu kapıma geldi. Elinde bir oyuncak ayı vardı. Üzerinde bu numara yazıyordu. Adı Elif mi?

Kadın derin bir sessizlikten sonra konuştu.
— Elif... o benim torunumdu. Beş yıl önce o evde... bir yangında öldü.

Elimden telefon kayar gibi oldu. O ev dediği, benim şu anda yaşadığım evdi. Kalbim deli gibi atmaya başladı. Kadın devam etti:
— Oyuncak ayısını o gece bulamamıştık. Yıllarca kapının önünde beklediğini söyleyenler oldu ama... kimse inanmadı.

O an içimde garip bir huzurla korku birbirine karıştı. Pencereden dışarı baktım. Sokak yine sessizdi. Ama rüzgâr, sanki küçük bir kızın fısıltısını getiriyordu:
“Annem burada…”

O günden sonra kapımın önüne her sabah taze bir papatya bırakılmaya başlandı. Kimseyi görmedim ama her papatyada aynı his vardı: bir veda, bir huzur, bir teşekkür…

Belki de bazı ruhlar, gitmeden önce sadece birini bekler. Ve bazen o biri, farkında olmadan biz oluruz.


İstersen hikâyeyi bir sonraki bölümde Elif’in hikâyesine ya da evin geçmişine odaklanarak devam ettirebilirim. Hangisini tercih edersin — kızın geçmişi mi, yoksa evde saklı sırlar mı