O köpeğimi uçaktan attırmaya çalıştı
Kadın, bir an derin bir nefes aldı. Herkesin meraklı gözleri üzerindeydi. Yan koltukta oturan yaşlı bir adam bile gazeteyi indirip olayı izlemeye başlamıştı. Köpeği kucağına alarak sakin ama kararlı bir ses tonuyla konuştu:
“Beyefendi, bu köpek benim rehber köpeğim. Görme engelliyim.”
Bir anda kabin sessizliğe büründü. Az önce şikâyet eden adamın yüzü kızardı; ne diyeceğini bilemedi. Az önce “hayvanların yeri uçak değil” diyen sesi, şimdi neredeyse fısıltıya dönmüştü.
Kadın köpeğin başını okşadı. Köpek, sanki sahibinin gururunu hissediyormuş gibi kuyruğunu sallayıp başını kadının dizine koydu. Hostes, nazik bir şekilde olaya müdahale etti:
“Hanımefendinin köpeği özel izinli. Rehber köpekler, her uçuşta bizimle birlikte seyahat edebilir. Lütfen anlayış gösterelim.”
Adam, utançla başını eğdi. “Özür dilerim,” diyebildi sadece. Kadın ise gülümseyerek, “Sorun değil, herkes her şeyi bilmek zorunda değil,” diye yanıt verdi.
Uçak pistte ilerlemeye başlarken, yolcular arasında garip bir sessizlik hakimdi. Fakat bu sessizlik, gerginlikten değil; saygıdan doğan bir sessizlikti. Birkaç dakika sonra, yan koltuktaki yaşlı adam hafifçe eğilerek kadına seslendi:
“Evladım, köpeğinin adı ne?”
Kadın tebessüm etti. “Luna,” dedi. “Benim gözlerim.”
Uçak havalandı. Gökyüzüne doğru yükselirken, Luna başını kadının omzuna yasladı. Kabinin camından içeri süzülen gün ışığı, hem kadının hem de köpeğin yüzüne vuruyordu. Belki de o anda herkes, sadece bir köpek değil, gerçek bir dostun ne kadar anlamlı olabileceğini fark etti